27 Ağustos 2007 Pazartesi

Budamak


Bahçe işlerinde en zoru ne deseler, budamak derim. Masanobu Fukuoka'ya bakılacak olursa hiçbir şey kesinlikle budanmamalı, ne meyve ağaçları ne çalı ne de herhangi başka bir şey. Ama günümüzde özellikle meyve ağaçlarının budanmaması düşünülemez bir şey, çünkü malum, doğru budama verim arttırır, verim artışı da bilindiği gibi her şeyin üstünde tutulmalı.
Bir de benim gibi özde dağınık olmakla birlikte sözde toplu insanlar var. Hem her şeyin karma karışık olmasını istiyorum hem de o karışıklık içinde belli bir form olmasını. İşte bu yüzden benim için budamak önüne geçilemez bir hastalık. Budamak da değil burada söz konusu, daha çok kesmek. En kolay kestiğim şey, ligustrumlar. Güzel diktörtgenler ya da küreler meydana getirmek hiç zor değil (tabii burada birkaç senelik bir süreçten bahsediyoruz). Narenciyeyi de gelişi güzel kesiyorum, benim için önemli olan, ağaçta birbirine geçmiş dallar olmaması, bir de iç kısımların olabildiğince temizlenmesi, güneş rahatça her yere girebilsin diye. Tabii bu arada verim ne oluyor hiç bilmiyorum. Kesme - düzenleme hastalığı içinde meyve verecek dalları da muhtemelen kesiyorum çünkü hangi dalın meyve hangi dalın yaprak vermeye hazırlandığını bir türlü öğrenemedim.
Gözler de benim için bir muamma. Bugüne dek tek öğrenebildiğim, yaprakları keserken sapları gövdede bırakmak, yeni sürgünler ordan uzuyor çünkü.
Nerden ne şekilde kesmek kadar ne zaman ne miktarda kesileceği de önemli. Bahçe işlerine merak sarmadan önce her bitkinin her mevsim kesilebileceğini iddia ederdim, her mevsim saksı değiştirmek de vazeçilmez huylarımdandı.
Oysa bitkilerin, en azından çoğu bitkinin izlediği bir döngü var. Uyuklama, yeşerme, çiçeklenme, meyvelenme...
Kışları çoğu bitki gövdedeki suyu köklerine indiriyor, bu yüzden meyve ağaçlarını dikme zamanı kış başı. Ağaç yapraklanmadan önce tüm kış boyunca huzur içinde köklerini geliştirmeye konsantre olabiliyor... Bu ağaçları da en iyi budama zamanı gövdeye su geldiği zaman. Asma örneğin, Şubat ayında budanmalı.
Öte yandan Japon gülleri, eğer kışı bahçede geçireceklerse, kesinlikle her türlü don tehlikesi geçmeden asla ellenmemeli. Kesilen uçlar soğuğa karşı hassas, bu yüzden tüm bitki bir anda kuruyup ölebiliyor.
Baharda açtıkları çiçeklerle göz dolduran bitkiler ise ancak çiçeklenme bittiği anda budanmalı (burada şekil vermek demek daha doğru).
Bonsai adayları tanımları gereği makasın sesi hep kulaklarında büyümeye çalışıyorlar. Hem onlar yalnızca üst gövdeleriyle değil, kökleriyle de hep makasın darbelerine maruz kalıyorlar. Büyük budamaları hep erken baharda yapmaya çalışıyorum, tabii bahçede olanlarla başlıyorum. Kışı ev içinde geçirenleri sona bırakıyorum. Sonra kış gelene kadar elim (ya da makasım) hep üzerlerinde oluyor. Ağustos_Eylül aylarında gene radikal bir budama yapıyorum, tabii eğer söz konusu yapraklarını döken bir bitki değilse. Onlar genellikle kendi hallerine bırakılıyor, Mart ayında tomucuklar patlamaya hazırlanana dek.
Bonsai budamasında önemli olan elbette ki sonuçta elde edilecek şekil, dalların istenildiği gibi kalınlaşması, güzel bir tepe oluşturabilmek.
Tabii bunların hiçbirini henüz gerçekleştirebilmiş değilim. Şimdilik sadece kesiyorum. Hala cılız bir halleri var, hala gövde zayıf, hala yeterince köklenme sağlayamıyorum.
Bu yaz sonu aşka gelip radikal bir budama yaptım. Neticesini merakla bekliyorum. Bahara...

15 Ağustos 2007 Çarşamba

Alet Edevat

Her merak uygun alet edevat gerektirir. Tabii bonsai da. Kitaplar, internet sayfaları uygun, güzel ve pahalı aletlerle dolup taşıyor. Önce bir tırnak makası, güzel kesen bir bahçe makası, birde benim gibi nalbur gezmekten hoşlananların kolaylıkla elde edeceği bir iki aksesuar dahakalınca dalları kesmek için kıl testeresi, tel bükmek için kargaburun, bir de tel kesmek için biralet daha)... Ama aslında güzel bir tırnak makasından (hani şu etleri kesen, manikür takımının parçası) daha yararlı bir alet tanımıyorum. Hem elime rahat sığıyor hem de incitmeden irili ufaklı her şeyi kesiyor, kökleri, ince dalları, yaprakları... Tabii kızlarım sağ olsun, göstereceğim iki havalı aletim yok değil ki onlardan birisi özellikle çok yararlı: Dalları dipten kesmek için içbükey makas. Dallar bu sayede daha çabuk iyileşirmiş, kitaplar öyle diyor.
Bir işe tam merak sarmadan önce dükkanlara gidip pahalı aletlerden almak bana pek doğru gelmiyor, zaten elimin altında da her türlü aksesuarı sağlayacak böyle bir dükkan yok, ayrıca para da yok. Dalları sarmak için telleri Fethiye'de bir boncukcu dükkanından alıyorum. Saksıların delikleri üstüne yerleştirilmesi gereken teller için (suyla beraber toprağın da akıp gitmemesi için) sineklikten güzel bir şey yok (nalburlarda). Bir yerde bu iş için sinek öldürmek için kullanılan şu aletlerin çok kullanışlı olduğunu okudum ama deneme fırsatım olmadı. Paketlerin ağzını bağlamak için kullanılan kısa teller, dalları birbirine tutturmak için ideal.
En büyük sorun saksı. Gene kızlarım sağ olsun, süslü saksılarım yok değil. Onun dışında irili ufaklı güveç kapları pekala iş görüyor. Dibine delik açmak da o kadar zor değil. Ne de olsa matkabım var. Bunun dışında yayvan olduğu sürece plastik kaplar kullanmaktan da gocunmuyorum. Hele şu bitkileri en azından bir on yaşına getireyim. O zaman hiçbir şey olmazsa kendi saksımı kendim imal ederim. Zaten başlangıçta hevesle dar kaplara sıkıştırdığım bitkileri artık kocaman saksılara aldım, önce büyüyüp gelişmeleri gerekiyormuş çünkü, bunu birkaç acı deneyimden sonra fark ettim.

6 Ağustos 2007 Pazartesi

Artık Yoklar












Ve bunlar bir fotoğraf makinesine sahip olduktan sonra kaybedilenler...

5 Ağustos 2007 Pazar

Kurallar

İlk kez şu resimdeki kartopunu görenler, ahh, neydi şu ağaçları küçültüyorlardı hani, tıpkı ona benzemiş dediler ve bilmeden bana moral vermiş oldular.
Bu meraka kendimi kaptırmaya başladığım günlerde önce elimdeki kitapları okumaya çalışmış, özellikle resimlerin güzelliğinden etkilenip hadi bakalım demiştim kendi kendime, yapalım şu işi.
Bunun için önce gerekli malzemeleri toplamak gerekiyordu.
* Bonsai saksısı _ yok ama yayvan güveç kapları ve minik güveç kapları var, alırken diplerinden delik de açtırmıştım.
* Kum _ kolay, deniz kenarında yaşıyorum, bir naylon poşete biraz doldururum.
* Toprak _ kolay çiçekçiden alınır.
* Deliklerden suyla birlikte toprak da akıp gitmesin diye küçük ızgaralar _ o da kolay: sineklik ne güne duruyor, keser keser koyarım.
* Tel _nalbura bir koşu gidip hüsrana uğradıktan sonra evde alet edevat içinden birtakım garip kalın teller bulundu.
* Makaslar ve diğer güzel alet edavat _ manikür makası ile işe koyulalım bakalım.
* Tabii bir de bitki lazım _bir koşu çiçekçiye.


İyi kopya çeken biri olarak resimde gösterilenleri bire bir uyguladım. Saksıları hazırladım, toprağı (hatta eledim bile) kumla karıştırıp deliklerini sineklik parçalarıyla kapattığım saksıya yaydım. Deliklerden aynen tarif edildiği gibi telleri bile geçirdim (bitkiyi tutturmak için). Bitkiyi torbasından çıkarıp köklerindeki toprağı temizledim, bir güzel kesip biçtikten sonra saksıya yerleştirdim (aman tam ortası olmasın, biraz geriye), telle bir güzel bağladım. Sonra bitkinin üstündeki dalları da kesmeye başladım. Bir sağda olacak, bir solda olacak, ayrıca ilk dal da toprağın üstünden belli bir oranda başlayacak.



Ve bütün bu operasyonu en az on bitkiye uyguladım.


Bitkiler bana şu dersi öğretti:

Biz deniz kumu sevmeyiz, bu bir.
Bire bir kopya çekeceğine aklını kullan. Her işin bir hilesi vardır. Belli bir gelişme aşamasına gelmeden, üstelik köklerimiz de henüz hiç gelişmemişken saksı olmayan saksılarda yaşamamız mümkün değil.


Buna rağmen hayatta kalmayı başaran bitkiler de oldu. Ve onlar en büyük dersi öğretti:
Bitkiler ne pahasına olursa olsun ayakta kalmaya programlı (tabii bazıları daha az, bazıları daha çok).